“Veri yeni petroldür” sözü, işleyiş süreçleri ve ekonomik değer açısından her geçen gün daha fazla anlam kazanıyor. Petrol küresel ekonomide kritik bir rol oynarken, veri de dijital ekonominin temelini oluşturuyor.

Bu benzetmeler arasında bir kritik nokta var: Ham veri, ham petrolden farksızdır. Onu işlemek, anlamlandırmak ve doğru şekilde kullanmak, işin gerçek sanatıdır. Her ikisi de işlendikçe değer kazanır. Veri de petrol gibi işlendikçe yüksek verimli ürünlere dönüşür. Veri ile kişiselleştirilmiş pazarlama, finansal analizler ve yapay zeka tabanlı karar destek sistemleriyle daha yüksek katma değer sağlar. Bunun yanı sıra, her ikisi de doğru analiz edilmezse yanıltıcı olabilir ve büyük zararlara yol açabilir. Petrol sızıntıları çevresel felaketlere yol açarken, veri ihlalleri siber güvenlik krizlerine neden olabilir.
Bana Kanıt Sun!
Dijital dönüşüm ve tüketici davranışlarındaki hızlı değişim, pazarlama stratejilerinin veri odaklı hale gelmesini zorunlu kılıyor. Günümüzde, sezgiler ve deneyim kadar önemli olan verileri hesaba katmadan yeni bir strateji oluşturmanın verimsizliği sayısal raporlara da yansıyor. Pazarlamanın temel direklerinden biri haline gelen veri, gerçeklere dayalı, doğrulanabilir ve sürekli optimize edilebilen bir sistem yaratır. Geçmişte markalar “Sektör lideriyiz”, “En çok satan ürün” gibi iddialarla tüketicileri etkileyebilirdi. Ancak günümüzde bu tarz söylemler azaldı çünkü veriyle kanıtlanamayan büyük söylemler güvenilirliğini yitiriyor.

Sektör bazında açıklanan şeffaf raporlar sayesinde, markaların yanıltıcı iddiaları artık daha sorgulanabilir oldu. “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” sözü de artık temel olarak insanı nitelendirmenin dışında markaları da nitelendiriyor. Açık veri kaynaklarına herkesin erişebilme gücü markaların satışlarını, rakamlarını, eylemlerini olmayandan büyük göstermesine fırsat vermiyor. Böylelikle veri, şeffaf bir pazarlama anlayışını zorunlu hale getirerek, müşteri güvenini pekiştiriyor.
Müşterini Tanı, Limitini Belirle
Veriyi işleyerek kullanan markalar, kişiselleştirilmiş reklam ve önerilerle hayatımızda yer buluyor. Bu dünya önceden de böyle değil miydi? Her şeyin bu kadar büyümediği, hala müşterinin ve satıcının birbirini fiziksel olarak tanıdığı 2000’lerin başında tüm kadınlar kendi kuaförüne giderdi. “Saçımı kestirmek istiyorum ama kuaförüm yakışmaz diye kesmiyor” sözlerini çok duyardık arkadaşlarımızdan ya da ebeveynlerimizin arkadaşlarından.
Online alışverişte beğendiklerimize benzer öneriler yerine mahalle butikleri bize özel olarak haber verirdi.

Mikro krediler veresiye kültürü sayılırdı. Veresiye kültürü henüz devam ederken mahalle bakkalları borç ödeme zamanını işleyerek bakiye skorumuzu artırıp azaltırdı. Ürün pazardan ya da mağazadan alınır taksitli şekilde elden ödenirdi.

Müşteriyi tanımanın dünü ve bugünü The Office dizisindeki replikleri de akla getiriyor. Ryan, şirketin veri odaklı sistemini tanıtmaya çalışırken gelenekselci Michael Scott buna şiddetle karşı çıkıyor:
- Ryan: “Yeni algoritmamız, müşteri davranışlarını analiz edip, onların ihtiyacı olan ürünleri otomatik olarak önerecek.”
- Michael: “Benim de bir algoritmam var. Adı: İnsanlarla Konuşmak“
Bana Kendimi Özel Hissettir!
Markalar, verileri kişiselleştirerek kullanıcıyı özel hissettiren iletişim dili ile pazarlama stratejilerini pozitif eğride ilerletiyor. Günün sonunda, kullanıcıyı özel hissettirmek sadakati artırır. Bu kişiselleştirme, sadece satışları artırmakla kalmaz. Aynı zamanda, markayla kullanıcı arasında daha derin bir bağ oluşturur.

Modern Family’de özel amaç bunu işlemek olmasa da 11. Sezonun 2. bölümünde tam da buna uygun bir sahne vardı. Mitchell eve yapay zeka destekli bir buzdolabı almıştı. Cam buzdolabıyla şarkı söylerken Mitchell oturup onunla dertleşiyordu. Bu bağlamda buzdolabı, verileri kullanarak her zaman yanındakinin zevkine uygun davranıyordu. Bu yüzden, iki karakter de buzdolabının kendine ait olmasını istiyordu.

Pepapp bu durumun gerçek hayattaki en güzel örneklerinden birini sunuyor. PMS döneminde özellikle hormonların etkisiyle farklı hisseden kadınlara “Bugün çok güzelsin” gibi bildirimler ile yüzlerinde gülümseme yaratabiliyor. Ya da Netflix kullanıcının izleme geçmişini analiz ederek filmlerin kapak fotoğraflarını değiştirebiliyor. Alışveriş uygulamaları “Tam benim tarzıma uygun” dediğimiz alışveriş ürünleriyle geliyor karşımıza.

Kullanıcı psikolojisi açıdan bakıldığında da kişiselleştirme insanların “kendilerini özel hissetme” ihtiyacını tatmin ediyor.
- McKinsey & Company’e göre, veri odaklı şirketler, geleneksel rakiplerine kıyasla %20 daha fazla gelir artışı sağlıyor.
- Harvard Business Review, veri tabanlı pazarlama stratejilerinin müşteri sadakatini %25 oranında artırabileceğini belirtiyor.
- Kişiselleştirilmiş mesajlar alan müşteriler, genel mesajlara kıyasla %80 daha fazla etkileşim gösteriyor.
Markalar, bu kişiselleştirilmiş deneyimler sayesinde kullanıcı bağlılığını artırıyor ve müşteri memnuniyetini yükseltiyor. Sonuç? Hem marka kazanıyor hem de kullanıcı kendini özel hissediyor – tam anlamıyla bir kazan-kazan durumu!
Sonuç: Veriyi Kullan, Ama Akıllıca!
Günümüz pazarlama dünyasında veri, başarılı stratejilerin temelini oluşturuyor. Ancak verinin tek başına her şeyi çözeceğini düşünmek büyük bir hata olur. En iyi strateji, veri ve insan sezgisini birleştirerek müşteri deneyimini maksimize etmektir. Michael Scott’ın GPS ile imtihanından çıkan unutulmaz dersini hatırlayalım: “Veriye güven ama onu kullanırken göle sürmemeye dikkat et!”

1993 yılında İstanbul’da doğan Sinem, Yıldız Teknik Üniversitesi Batı dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu. Okul bittikten sonra yazma eylemine olan ilgisi yolunu izlemekten çok keyif aldığı tiyatroyla kesiştirdi. Charlie’nin Çikolata Fabrikası kitabını interaktif çocuk tiyatrosuna dönüştürdü ve aynı oyunda oyuncu olarak da yer aldı. Ardından Red Kit ve Taş Devri oyunlarını yeni hikayeleriyle interaktif çocuk uyarladı.
Son olarak Antoine de Saint-Exupéry’nin “Gece Uçuşu” kitabını da çevirerek kurumsal hayata geçiş yaptı. 5 yıldır bir fintek kuruluşunda Kurumsal İletişim ve Marka Yönetimi alanında çalışıyor. İş hayatıyla beraber Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinde tezli yüksek lisansını “Fintek Ekosisteminde Marka Yeniden Konumlandırma Örneği” bitirme teziyle 4.00 ortalama ile tamamladı.