Istanbul Marketing Awards Başvuruları Başladı

#TDKTuesdays, Ba’ndo Ev Sahipliğinde Gerçekleşti

Paylaş:

The Design Kids topluluğunun dünya çapında şehir temsilcileri tarafından düzenlenen #TDKTuesdays etkinliklerinin İstanbul ayağında en yenisi Ba’ndo ev sahipliğinde gerçekleşti. Tasarımcı gençlerin sektörün ileri gelen tasarımcılarıyla bir araya geldikleri, portfolyolarını paylaştıkları, ve sosyal ağlarını geliştirme fırsatı buldukları bu verimli etkinliğe MAD olarak biz de katıldık. Genç tasarımcıların dinamizminin altındaki etmenleri ve sektörün yeni üyelerine bakış açılarını biraz daha iyi anlayabilmek adına The Design Kids’in Istanbul Sorumlusu Salih Aydın’a, Ba’ndo ekibinden Emrah Doğru, Bengisu Demirkaya ve Zeynep Göçmen’e, ve #TDKTuesdays katılımcılarına sorularımızı yönelttik.

TDK nedir, ve sizler İstanbul tarafında bu oluşum içerisinde neler yapıyorsunuz?

Salih Aydın: The Design Kids, Frankie Ratford tarafından 2009 yılında kurulmuş paylaşımcı bir tasarım topluluğu. Kuruluş süreci Ratford’un 6 sene boyunca karavanıyla birlikte tasarım stüdyolarını ziyaret etmesiyle oluşmuş. Amacı, tasarım alanında uzmanlaşmak isteyen öğrencilerin eğitim hayatları ile profesyonel hayatları arasında bir köprü görevi görmek. Düzenlediği ödüller, etkinlikler, oluşum içinde yer verilen röportajlar ve tasarım kaynakları ile eğitim/sektör yaşamı arasındaki boşluğu doldurmayı hedefliyor diyebiliriz. 75 ülkeye uzanan topluluk ağı içerisinde şehir sorumluları da [city hosts] kendi şehirlerindeki tasarım topluluklarını genişletmek ve TDK etkinlikleri ile bağ oluşturmalarını sağlıyor. Ben de İstanbul’dan sorumlu olan host olarak, şehir içindeki tasarım profesyonelleri ile öğrencileri samimi ve paylaşımcı şekilde buluşturan #TDKTuesdays gibi etkinlikleri düzenliyorum.

Bu etkinlikte tasarımcı gençlerin sizin ve ekibinizin kültüründen neleri almasını temenni ediyorsunuz, ve siz ekibinizle birlikte katılımcı gençlerin dinamizminden ne gibi kazanımlar edinebileceğinizi düşünüyorsunuz?

Emrah Doğru: Öncelikle şunu diyebilirim: Salih’in ve beraberinde TDK oluşumunun bize ulaşması ve bu vesileyle genç tasarımcıları ağırlayabilmek bizim için mutluluk verici. Bunun en başlıca sebebi de The Design Kids’in ülkemizdeki tasarım kültürü ve ortamı hususunda yadsınamaz eksiği kapatabilecek potansiyele sahip bir topluluk oluşturması. 4 yıldır Grafik Tasarımcılar Meslek Kuruluşunda yönetim kurulu üyesi olarak bulunduğum süreç içerisinde genç tasarımcı üyelerimizde de sıkça gördüğüm yalnızlık kaygısına bir antidot olarak bu gibi oluşumlar sayesinde gençlerin yalnız olmadıklarını anlamaları çok faydalı. Tasarım işinin özellikle başlangıç sürecinde karşılaşılan zorluklarla tekil olarak baş etmekten ziyade paylaşımcı topluluklar içerisinde çözümleri ve fırsatları oluşturmak çok değerli. Bu bağlamda Ba’ndo olarak genç fikirlerle yoğrulan metodumuzu katılımcılarla paylaşarak onların deneyimlediği zorlukların önündeki sisi dağıtabileceğimizi düşünüyorum. Onlara güncel şartların gerçekliklerinden bir perspektif ile mümkün olanı ve mümkün oldurabilecekleri noktaları paylaşacağımıza inanıyorum. Bizim onların dinamizminden alabileceğimiz katma değerlere gelirsem; genç tasarımcı arkadaşlarımızın kendilerine pusula edindikleri ilham noktalarından beslenebilmek ve onların (belki bizim görmediğimiz) yaşadığı zorlukları da derinlemesine anlayarak ilerleyen zamanlarda bunlara çözüm olabilecek fikirleri edinmek diyebilirim.

21. Yüzyılı bilinçli yaşayan tasarımcılarla bu yüzyıla doğmuş ve sektöre yeni katılan tasarımcıların kendilerine kıstas edindikleri, yarıştıkları farklı şeyler olduğunu gözlemliyoruz. Bu kırılımın ilk tarafı tasarımı profesyonel anlamda yeni keşfederken Bauhaus, Taschen gibi kılavuzları baz alırken, yeni jenerasyon bir bakıma teknoloji ve rejeneratif tasarım çıktısı veren araçlarla yarışıyor. Bu bağlamda, gençlerin bu değişime nasıl bir bakış açısı yaratarak yarışta kırılmadan devam edebileceğini düşünüyorsunuz?

Emrah Doğru: Bahsettiğin iki kırılım içinde unutulmaması gereken ortak bir şey var: Fikir her zaman kazanır. Tasarımcının özgün fikirlere açık olması, bağlam kurabilmesi, çalıştığı ürün bazında bir hikaye oluşturabilmesi lazım. Tasarımcı için fikren hazır olmak, değişimin karşısında cesaretli olmak en temel şey. Günün sonunda bu mentalite tasarımcıyı yeni teknolojiyle de barıştırır, çünkü teknoloji tasarımcının ihtiyacı kadar var olan bir araç. Nasıl Refik Anadol’un icra ettiği sanat için kullandığı spesifik bir teknoloji varsa, tasarımcının da öz fikri doğrultusunda kendine oluşturduğu aksiyon planında belirlediği teknolojik araçlardan daha fazlasına ihtiyacı yok. Bu durum zamanaşırı bir şey, 2090’da da şimdi dediğim gibi fikirin nüvesi en mühim olgu.

Salih Aydın: Emrah Bey’e katılmakla birlikte ekleyebileceğim şey zaman içerisinde değişen şey 2010’larda teknolojik araçlara hakim olan tasarımcı insanların “Gatekeeping” kültürü. Yeni nesil ajanslara ve kreatif direktörlere baktığımız zaman onların paylaşımcı kültürünü ve sektörün yeni üyelerine işbu araçların püf noktalarını öğretmek için verdikleri çabayı görmek umut verici. Bu kırılımın tabii ki de değiştirici faktörlerinden biri de teknolojinin herkese erişilebilir olması oldu. Öyle ki, artık gençlerden bir şey saklamak mümkün değil. Sen söylemezsen yapay zekaya sorarım öğrenirim mantığı oluşmaya başladı.

Ba’ndo ekibinin genç zihinlerinden de bahsetmişken, bir kaç soru da Bengisu ve Zeynep’e yöneltmek istiyorum. Bizleri ağırladığınız için bir kez daha teşekkür ederiz. Bu sektördeki genç profesyoneller olarak katılımcıların perspektifinden yorumlarsanız, onların bu etkinlikten neler çıkarmasını temenni ediyorsunuz?

Zeynep Göçmen: Hoş geldiniz! Öncelikle bu ve benzeri ağ kurma etkinliklerinde katılımcıların kendilerini psikolojik olarak rahatlatmalarını, içinde bulundukları dönemde yaygın olan “ben ne yapacağım, nerede çalışacağım, freelance mi olacağım” sorularından sıyrılıp; kendilerini özgür ve özgün biçimde ifade edebilmelerini temenni ederim.

Bengisu Demirkaya: Bu işin yapılabilir olduğunu onlara gösterebilmek, bu bağlamda onların geçtikleri süreç bakımından yalnız olmadıklarını hissettirebilmek için buradayız. Bu şahane bir şey. Katılımcılarla konuştuğumda çoğunluğun çalışılacak yer bulamadıklarından, kendi yaptıkları ürünlerden tatmin olmamalarından, ve diğer çalışanların onların ideallerini karşılamamasından muzdarip olduğunu farkettim. Bu karamsarlıkları da ekip olarak yaptığımız yaratıcı işlerin keyif veren süreçlerini paylaşarak bir nebze azaltabileceğimizi düşünüyorum. Onların “Aaa, bu işler mümkün, ve sadece yurt dışında değil; ama Türkiye’de de mevcut.” diyebilmesini isterim.

İkinizi baz aldığım zaman fark ettiğim bir şeyi paylaşmak istiyorum: kendi duygu dünyanızı ifade ederken bunu gayet akıcı ve rahat bir şekilde yapıyorsunuz. Bir tasarımcının kendi duygularıyla yüzleşebilmesi ve ne hissettiğini rahat bir şekilde ifade edebilmesi, bir marka kimliğinin tasarım sürecinde çalışırken ne gibi etkileri oluyor?

Bengisu: Grafik tasarım işi, sanat ile ticari ilişkilerin kesiştiği bir nokta. Bu bağlamda bir marka kimliği tasarlarken, o markanın tüketicisinde bazı hisleri yaratmayı hedefliyoruz. Bu hedef doğrultusunda tüketicide o hissi uyandırabilmek için tasarımcının da kendi hikaye anlatımı şekliyle, dolayısıyla ne hissettiğiyle barışık olması gerekiyor. Tasarımcının ürünü ile arasındaki sınırları kaldırması mühim bir şey.

Zeynep: Bengisu’ya katılıyorum. Tasarımcının vermek istediği mesajdan emin olduktan sonra ürünü sunması önemli. Bu özgüveni de ancak kendi duygu dünyasıyla güçlü bir bağa sahipse yapabilir diye düşünüyorum.

Belli bir noktada tasarım mesleği doygunluğa ulaşır, kafamızı her çevirdiğimizde (şu anda mühendisliğin yaşadığı gibi) bir tasarımcıyla karşılaşırsak, bu okyanusun içerisinde bir tasarımcı nasıl ayrışabilir?

Bengisu: Buna katılıyorum. Şu anda mühendislik gibi “ben tasarımcıyım” diyen çok fazla kişi var. Ama “ben bir logo yaptım” ya da “görsel içerik tasarladım” deyince tasarımcı olunmuyor. Görsel ürünün de ötesinde, o ürünün arkasındaki fikrin sağlam bir hikayesi olduğuna emin olmalı bir tasarımcı. Yurtdışındaki iyi örneklere baktığımızda da ürünlerin ayrıştığı noktaların açık bırakmayan düşünce sistemleri, ve hikayeleştirilmiş fikirler olduğunu fark ediyoruz. Özetle tasarımcının tüketicinin kafasında soru işareti bırakmayan bir ürün ortaya çıkarması gerekiyor ki, tüketici bunu alsın ve marka kimliğinin yaptığı iletişim ona tam olarak geçsin. Bu bağlamda bir tasarımcı adayının düşünce pratiğine ve hikaye anlatımını geliştirmesine önem vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde ayrışabilir.

Zeynep: Benim gözümde tasarımcı olabilmek için önce bireyin kendi hayatını tasarlayabilme yetisini de kazanması gerekiyor. Birey bir bilgisayardan görsel ürün oluşturduğu zaman “tasarımcı” ünvanını kendine biçmemeli. Gündelik aksiyon planını planlayabilmesi, o gün toplum içinde kendini nasıl sunacağına karar vermesi, fikir sisteminin değişim sürecini kontrol edebilmesi bir bireyi bütünsel olarak tasarımcı olmaya iten faktörler. Tasarımcı ancak bunları başardığı zaman aynı disiplini işine de yansıtabilir, duygularını kontrol ederken iletmek istediği mesajı netleştirip ürünü o çizgide inşa edebilir.

Son olarak eklemek istediğiniz bir öneri, tavsiye var mı?

Zeynep: ‘Dengede kalmaya gayret gösterin’ diyebilirim. Bunu söylemesi kolay, yapması zor. Kişisel hayatımızla profesyonel hayatımız, özellikle tasarımcılar için, birbirine çok karışıyor. Bu gibi durumlarda, önceki cevaplarda da sıkça söylediğimiz gibi, bireyin öz farkındalığını kazanması gerekiyor. ‘Ben şu an ne yaşıyorum? Nasıl hissediyorum, bir adım geriden mi bakmam lazım?’ gibi sorulardan, yüzleşmekten kaçmamak gerekiyor. Gündelik hayatta verdiğimiz reaksiyonları değerlendirebilme cesaretini gösterip, bu değerlendirme sonucu yapıcı adımlar atabiliyorsan dengede kalabilirsin.

Bengisu: Katılıyorum. Ek olarak işin eğlenceli olduğunu da unutmamak gerekiyor. Yapmak için yaptığın durumlarda kendinden çok ödün veriyor oluyorsun. O yüzden öz farkındalık bu meslekte çok önemli.

Röportajların ardından katılımcılarla da etkinliği değerlendirme fırsatı yakaladık. Genç tasarımcıların ifadeleri #TDKTuesdays gibi etkinliklerin ülkemizde tasarımcılara ilham kaynağı oluşturabileceğini gösteren nitelikte:

  • “Etkinlikte tasarımcılara yönelik multidisipliner bir ortam sağlanmıştı. Ba’ndo ‘nun ev sahipliği ve TheDesignKids konsepti birleşince ortaya muazzam bir ortam çıktı ve katılan her bir katılımcının da bu ortamdan oldukça beslendiğini düşünüyorum. Etkinliğin her anı oldukça keyifli ve öğreticiydi, teşekkürler!”
  • “Feel your free Show yourself. Tam anlamıyla bu şekilde hissettiren bir etkinlikte emeği geçen herkese teşekkürler bir sonrakini heyecanla bekliyoruz”
  • Tasarımcılar olarak mesleğimizin doğası gereği zaman zaman kendimizi yalnız hissedebiliyor ve bizimle aynı tutkuları paylaşan insanlar olduğunu unutabiliyoruz, böyle etkinlikler de tam olarak bize bunun doğru olmadığını göstermek için varlar. Sizinle aynı tutkuyu paylaşan insanlarla bir araya gelerek fikir alışverişi yapmak sadece ortak tutkunuzu değil ortak meselelerinizi de tartışabilmek ve bunu Ba’ndo gibi sektörde açık fikirliliğini koruyabilmiş bir ekiple gerçekleştirebilmek paha biçilemez bir deneyimdi.

Görsel İçerik: Alptuğ Ören

Reklam