Paris 2024’ten Markalara Ders: ‘Sporcuyu Destekleyin, Potansiyele Yatırım Yapın!’

Paylaş:

2024 Paris Yaz Oyunları sonrasında Kagmedia Sports’un Kurucusu ve Sporcu İletişim Sorumlusu Anıl Güler ile Paris’teki oyunları, sporcularımızı ve markaların sporcularla iş birliği fırsatlarını konuştuk. Güler, Paris 2024’ün zorluklarını, Türk sporcuların performansını ve markaların spora katkılarını hem bir spor tutkunu hem de bir profesyonel gözüyle değerlendirdi:

  1. Sizce 2024 Paris Yaz Oyunları nasıl geçti?

Bu soruya iki türlü yanıt verebilirim. Öncelikle bir sporsever olarak Paris 2024 Olimpiyatları’nı ve Paralimpik Oyunları’nı başından sonuna kadar, her gün birkaç bilgisayar ve televizyondan aynı anda takip ederek dolu dolu takip ettim. Sadece Kagmedia Sports’ta danışmanlık verdiğimiz sporcuları değil, sadece Team Türkiye’yi değil, tüm dünya yıldızlarının mücadelesine hemen her branşta tanıklık etmeye çalıştım. Heyecanı ve draması bol şekilde bir buçuk ay geçirdi Paris. Şahsi olarak keyif aldığımı söyleyebilirim. İşin profesyonel taraflarını zaten birazdan konuşuruz.

  • Paris 2024, Açılış Gösterisi, Seine Nehrinin kirliliği ve madalyaların kalitesi gibi birçok konuda eleştiri aldı. Yaz oyunlarının geneline bakıldığında sizce Paris beklentileri karşıladı mı? Sporcularımızın ve markaların ev sahibine yönelik geri bildirimleri nasıl oldu?

Madalyalardan başlayalım; altın ve gümüşlerde bir problem olduğunu görmedim. Esas problem bronz madalyalarda yaşandı. Malzemenin kalitesiz olması ve madalyanın solup renginin atması sporcular tarafından çokça paylaşıldı. Bu büyüklükte bir spor organizasyonuna yakışmıyor tabii ki. O madalyayı kazanan sporcu evinin en güzel yerinde sergilemenin hayalini kuruyor ama estetik açıdan üzülmüşlerdir mutlaka. Seine Nehri konusu olimpiyatlar başlamadan çok uzun süre önce tartışılan bir konuydu. Fransızlar nehri temizlemek ve yarışlara uygun hale getirmek için çok büyük paralar harcadılar ve tüm olumsuz geri bildirimlere rağmen ısrarlarından vazgeçmeyerek nehirde yarışları düzenlediler. Hastalanan sporcular oldu, Kuzey Tunçelli yüzerken kirlilikten dolayı suyun içinde parmaklarını göremediğini söyledi yarıştan sonra. Organizasyona yazan en büyük eksilerden biri Seine Nehri konusu oldu kesinlikle. Umarım tüm sporcular şu anda sağlıklılardır. Bunun dışında bizim Türk sporcularla konuştuğumda Olimpiyat Köyü’ndeki yemek konusunun büyük sıkıntı yarattığını söylediler. Uzun kuyruklar, yetişmeyen yemekler, kendi diyetlerini uygulamakta zorluk çektiren bir menü vardı. Daha belirgin bir şikâyet duymadım. Tokyo 2020’ye gidenler Paris 2024’teki koşullardan biraz hoşnutsuzlardı ama Paris’te ilk kez olimpik sporcu olma hayalini yaşayanlar için aynı koşullar görmezden gelinebilir seviyedeydi örneğin, en çok bu dikkatimi çekti. Genel olarak toparlarsak, açılış töreninin politik açıdan büyük sansasyon yarattığı aşikâr ama Fransa olimpiyat düzenleme sınavını başarılı bir şekilde geçti diyebilirim.

  • Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin Paris 2024 karnesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Avrupa ve Dünya şampiyonları yetiştiren bir ülke olarak Olimpik oyunlarda beklentileri karşılayabiliyor muyuz? Sporcularımız bireysel olarak 2024’e yeterli hazırlıklarını yapabildiler mi?

Bir altın madalya, bütün algıyı değiştirebilirdi. Gerçekler yine orada, görmek isteyenler için berrak bir şekilde duruyor olurdu ama algı… Kesinlikle değişirdi. 3 gümüş, 5 bronz madalyaya rağmen ülkenin üstüne çöken karamsar hava dağılırdı. Gerçekler diye bahsettiğim şeyi açmam gerekirse; kendi tarihimize baktığımızda her olimpiyattan yirmi, otuz madalya çıkaran bir ülke değiliz maalesef. Ama her olimpiyata giderken halk nezdinde buna yakın bir beklentiyle gidiyoruz. Öncelikle beklenti yönetimimizi, kamuoyu iletişimini doğru yapmalıyız. Biz 4 yıl boyunca bu sporculardan ne kadar haberdarız diye bir özeleştiri de yapmak durumundayız. Sakatlar mı, psikolojileri ne durumda, rakipleri ne aşamada, sosyal hayatlarında neler yapıyorlar… Olimpik başarı kısa dönem planlarla elde edilmez. Hedefleri her zaman 8 yıl, 12 yıl sonraki olimpiyatlar için koymalısınız. Son 4 yıl içindeki Dünya ve Avrupa şampiyonluğu yaşamış sporcuların, olimpiyatlara gidip hemen orada da madalya kazanmasını beklemek çok doğru değil. İstisnalar var tabii ki. Örneğin Hatice Akbaş ilk olimpiyatında gümüş aldı, Busenaz Sürmeneli Tokyo’da ilk olimpiyatında altın madalya almıştı. Ama genel kafile için bu durum geçerli değil. Olimpiyat atmosferi başka hiçbir yere benzemez. Çok tecrübeli sporcular bile heyecanlarını kontrol etmekte zorlanabilirler. Bizim sporcularımız bireysel olarak yetenekli özel sporcular. Ülke olarak bize düşen nedir? Birincisi bu özel sporcuların imkanlarını genişletmek ve büyük yarışmalara katılımlarını devamlı hale getirerek tecrübelerini artırmak. İkincisi 12 yıl sonrasının sporcularını keşfetmek, yetiştirmek ve iyi bakmak için politikalar inşa etmek. Halka da spor yaptırmalısınız, biz bunu gözden kaçırıyoruz. Sporun toplum kültürünün değişmez unsuru haline gelmediği bir ülkede gözlerimiz her zaman özel yeteneklerin gözlerinin içine bakacak. Böyle devam edersek o yetenekleri nadir bulacağız, günlük sevinçler yaşayacağız.

  • Peki Türk Markaları Paris 2024’te sınıfı geçebildi mi?

Kriterimiz nedir? Önce bunu belirlemeliyiz. Sektörü biraz aydınlatmak adına Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) Rule40 adlı kurallar bütününden bahsedelim. Bu kurallar olimpik partner olmayan, yani ülkelerin milli olimpiyat komitelerinin ya da IOC’nin partneri olmayan markaların reklam kısıtlamalarını içeriyor. Olimpiyatlar diyemezsiniz, Paris diyemezsiniz, olimpiyat logolarını kullanamazsınız. Sadece jenerik reklamlar yayınlayabilirsiniz. Detaylar TMOK’un web sitesinde bulunuyor. Her markanın göz atmasında fayda var. Hal böyle olunca markaların birçoğu olimpiyat iletişimi yapmaktan ve bireysel olarak sporculara sponsor olmaktan vazgeçiyor, birçoğu da milli olimpiyat komitelerine sponsor olarak tüm kafileye tebrikler ve başarılar dileme hakkını elde ediyorlar. Sohbetin devamı için buraya kadar anlattıklarımla baz oluşturmuş olayım. Paris 2024’te olimpik partnerlerden Trendyol’un öne çıktığını söyleyebilirim. Globalde de güçlü olan markanın sporcu kullanımları, olimpik dönem boyunca dijitalde, outdoor’da, TV’de yaptığı iletişimle fark yarattı. IOC ve IPC’nin resmi partneri Allianz’ın da Türkiye operasyonunda başarılı olduğunu belirtmek gerekir. Mete Gazoz, Merve Dinçel ve Sümeyye Boyacı ile birlikte hem TV’de hem dijitalde halkın gözünde ve gönlünde yer edindiler. Olimpik partner olmamasına rağmen Vestel bir diğer iyi örnek; hem jimnastik hem de voleybol özelinde geniş kitlelere ulaşan ve hafızalara kazınan işler başardılar. Paralimpik tarafta ise Shell’in iletişimi öne çıktı. Socrates ile yaptıkları iş birliği ve TV reklamları ile farkındalığı artırıp kamuoyunun paralimpik hareketten haberdar olmalarını sağladılar. Olimpik olmayan partnerlerin işi daha zor bu yüzden Paribu’yu onore etmek isterim burada. Tokyo 2020’nin öncesinden bu yana devam eden Team Paribu projesi olimpik sporcu destekleme konusunda en istikrarlı işlerden biri. Olimpik partner olmayıp, IOC kurallarına uyarak nasıl sporcu desteklenir güzel örnek oluyorlar. Tüm markaların incelemesini öneririm. Devamlılık, çeşitlilik, iletişimin her alana yayılması. Spor pazarlamada ders olur. Daha çok markanın spor iletişimine girmesine ihtiyacımız var. Şu an aktif oyuncular ellerinden geleni yapıyorlar. Yarışa giren marka sayısı çoğaldıkça kıyaslamaları daha iyi yapacağız.

  • Paris’te en çok dikkat çeken kampanya hangisiydi? Bu kampanyadan Türk Markalarının çıkarması gereken dersler neler?

Bu sorunun cevabı benim için Adidas. Kafilemizin giyim sponsoru olmaları bir yana, “You Got This” kampanyası hem Türkiye’de hem globalde çok büyük etki yarattı. İstanbul’un her yerinde Sümeyye Boyacı’nın posterlerini görmek muhteşemdi. Cem Yılmaz’ın olimpik ve paralimpik sporcularımızla reklamlarda oynaması şahaneydi. Bu projeden diğer markaların çıkaracağı ders: Taşın altınıza elinizi değil tüm vücudunuzu koyun. İz bırakan işler için sınır ve imkanlarınızı zorlayın.

  • Paralimpik tarihimizde aldığımız en büyük başarıdan sonra, markalar para sporcularımızın hak ettiği desteği görmeleri için ne gibi adımlar atmalı?

Üç kelime: Bireysel. Sporcu. Sponsorlukları. Hadi iki kelime daha ekleyeyim: Potansiyele. Yatırım. Tabii ki anlıyorum, markalar için başarı iletişimi yapmak daha garanti ve kolay. Ama bir sporcunun, bir branşın potansiyeline yatırım yapmak esas olay. Türk sporunun gelişimi için markaların, şirketlerin bir rolü var mı, üstlerine düşen bir görev var mı diye düşünürsek cevabı tam olarak budur. Haftanın 6 günü, günde 6 saat antrenman yapan ve bu ülkeye madalya kazandırmak için çabalayan sporcularla yol arkadaşlığı yapmalılar. Hem olimpik hem paralimpik sporcular için geçerli bu. Yol arkadaşlığı, varış yerine az bir kilometre kala başlamamalı. Los Angeles 2028 için yolculuk şu anda başladı örneğin. Şimdiden başlamalı. Bireysel sporcu sponsorlukları markalara, bu olağanüstü sporcuların olağanüstü arka plan hikayelerini kamuoyuna anlatma ve duygu ortaklığı kurma şansını da sunuyor ayrıca.

  • Spora direkt hizmet etmeyen markalar, Olimpiyat senelerine nasıl hazırlanmalı? Los Angeles 2028’e yönelik markaların şimdiden atması gereken beş stratejik adımı paylaşır mısınız?

Bir önceki soruda anlattıklarımı tamamlayıcı nitelikte olsun o zaman bu söylediklerim. Birincisi, uzun vadeli sponsorluklar yapın, 4 yıllık planlar yapın, bir sporcuyu yolun başında sahiplenin ve destekleyin. İkincisi sporcuları maddi anlamda rahatlatmanın ötesinde kendilerini özel hissettirin, iletişim gücünüzü kullanarak halkın o sporcuyu tanımasını sağlayın. Üçüncüsü spor iletişimi yapan bu alanda özelleşmiş ajanslara güvenin, sizin hem olimpiyat komiteleriyle uyum içerisinde güvenli iletişim yapmanızı sağlayacak hem de sporcuların dünyasını çok iyi bildikleri için doğru rotada kalmanızı sağlayacaklar. Dördüncüsü yaratıcı olmaya çalışın, dikkatleri üzerinize çekin. Aklıma şu anda gelen bir örneği söyleyeyim, belki önünüze bürokratik zorluklar çıkabilir ama bunun için en azından çabalayın: Desteklediğiniz atlet için kamuya açık bir alanda pist kurun ve gösteri yarışı yaptırın. Halkla buluşmasını sağlayın. Son olarak da desteklediğiniz sporcuyu şirket olarak sahiplenin. Çalışanlarınıza o sporcunun hangi yarışa gittiğini, ne sonuç aldığını, ne zaman sakatlık yaşadığını düzenli olarak anlatın. Sporcunun ailenin gerçek bir üyesi gibi hissetmesini sağlayın. Bir de ekstra olsun; dünyayı iyi gözlemleyin, spora direkt hizmet etmeyen bir marka dahi olsanız marketing ekiplerinizde spordan anlayan çalışanlara yer verin. Gerekirse global örneklerden kopya çekin ve sporcu sponsorluğu projelerini ülkemizde hayata geçirin. Çünkü bu ekosistemin her türlü katkıya çok ihtiyacı var.

  • Son olarak İstanbul House ile Türkiye, 2036 Yaz Oyunları’na bir kez daha göz kırptı. İstanbul 2036 gerçekleşirse, global arenada oluşacak beklentiyi karşılamak için hangi alanlara odaklanmalıyız? Sizce böylesine büyük bir organizasyonu kaldırabilecek bir ev sahibi olmaya hazır mıyız?

Paris neredeyse mükemmel bir organizasyon yaptı ama olimpiyat oyunları başlayana kadar Paris halkının şüpheleri ve sitemleri de söz konusuydu. Olimpiyatlar başlayınca atmosfer değişti, pozitife döndü ve homurdanmalar kesildi tabii ama bu iş kolay bir iş değil. Devletin en üst kademesinden, oyunlarda yer alacak gönüllüler ekibine kadar koordinasyonlu ve titiz olmayı gerektiren bir iş. Şehre milyonlarca spor turisti akarken güvenliği, düzeni, ulaşımı sağlayabilmelisiniz. Bu açıdan 2036 hedef olarak makul görünüyor. Şehrin imkanlarını ve tesisleşmesini geliştirmek için yeterli zaman olabilir. Olimpiyata ev sahipliği yapmak ekonomik olarak çok büyük bir külfet tabii ki, kâr etmek için doğru pazarlama stratejileri geliştirmek gerekli. Bir ülkede olimpik sporların gelişimi için, ihtiyaç duyulan o sıçrama için olimpiyat düzenlemek şart mı? Bence değil. 2036’ya kadar yapmamız gereken çok şey var. Esas odağımızı oraya çevirelim, Türk sporcularına yatırım yapmayı unutmayalım. İstanbul 2036, kulağa çok hoş geliyor, her sporsever için bir rüya. Umarım doğru ekonomik ve politik şartlarımız oluşur ve ülkemize olimpiyatları getiririz.

Anıl Güler ile yaptığımız bu röportajda, 2024 Paris Olimpiyatları’nın zorlukları ve sporcularımızın performansının yanı sıra, markaların sporda oynadığı kritik rolü ele aldık. Güler, özellikle bireysel sporcu sponsorluklarının ve uzun vadeli stratejilerin önemine dikkat çekerek, Los Angeles 2028’e hazırlık sürecinde markaların daha fazla inisiyatif alması gerektiğini vurguladı. Ayrıca, Türk sporcuların başarısını artırmak için markaların sadece finansal destek vermekle kalmayıp, sporcuların kişisel hikayelerine de yatırım yapmalarının önemini belirtti. Güler’e göre, sporda sürdürülebilir başarı için markalar ve sporcular arasında daha güçlü bir bağ kurulmalı.

Reklam